Pazartesi, Nisan 30, 2018

Blog’lardan-04-2018


Bloglardan
                 1-https://berlin7586.blogspot.com.tr/
                  Adı üstünde, “çocuklarla evde eğitici aktiviteler” üzerine yayınlar ilginizi çekebilir.

Yeni Güne Merhaba

"tan vakti"

İşte, Sabah oldu yine!

Sabahın altısı olmuş yine!
İnsanlar başladı yollara düşmeye,

Düşman Cephesini Yok Edişim.

Hisler

Paradokslar ve Düşman Cephesini Yok Edişim.

Bu gün makarnaya talim edeceğiz yine, kafamın içinde paradokslar geziniyor; işgal ettiler her yeri, kıpırdanmaya mecal bırakmadılar sanki. Her adımda bir engel var; kahrolsun paradokslar.
Bir savaş, cephe savaşı nasıl kazanılır? Sorusuna cevaplar arıyordum ki, karşıma eldeki veriler çıktı, sanki bir bilgisayar ekranındaydılar, sere serpe uzanmışlardı ortalık yerde. Hiç de çekintileri yoktu, kazan kazanabiliyorsan, işte biz buradayız hepimiz, topumuz tüfeğimiz ve askerimiz buradayız. Emrine amadeyiz dercesine inatla sırıtıyorlar karşımda.

Pazar, Nisan 29, 2018

Yağmur

"Yağmur yağıyor"
Bencileyin

Ne güzel yağmur yağıyor
Dışarıda,
Hışıl hışıl;

Cumartesi, Nisan 28, 2018

Yollara Düşesim Geliyor

"Yollar nereye giderse"

 İnsan

                Öyle çok içimden geliyor ki bazen, hemen kalkıp yollara düşesim geliyor. Hiçbir şey de almama gerek yok yanıma, ihtiyaç duymuyorum. Tek ihtiyaç hissettiğim şey yeni bir yer, bilinmeyen bir yer.
            Ama biraz düşününce kıçımın üstünde, hayalini de kurup, gezip dolaşıp her yeri, hatta dünya da dâhil buna; her yerde insan olduğu aklıma dank ediveriyor birden –aklımı seveyim- ve insanın olduğu bir yer değişik olamaz saplantısına takılıveriyorum.  

Soğan'ın Yaşam Azmi

"Soğan'ın azmi"

Soğan ile Sohbet

            Evet, sevgili okurlar, ne alaka demeyin hemen. Bu gördüğünüz soğan durduğu yerde baktı ki bir işe yaramıyor uzun bir süredir, kendisini yeniden var etmeye kalktı. Aynı zamanda intiharıydı da bu durumu ve azmi.
            Kendini yenilemeye karar verdi. Mademki ben bir işe yaramıyorum kuru bir soğan olarak, ben de yeşil, yemyeşil bir soğan olurum, yaratırım kendi benliğimden, kişiliğimden diyerek başladı işe küçük küçük.
            Küçükten başladı kıpırdanmaya ama azmin elinden ne kurtulmuş ki bu güne kadar, en iyi bilenlerden sanıyorum bu soğan da bu durumu. Azmiyle yola çıktı ve başladı önce küçük bir yeşillik çıkardı orta yere arkasından baktı diğerleri de cesaret aldılar ve peşine düştüler ilk kafasını çıkaranın ardından.
            Kendi kabuğunu yararak bütün engellemelere ve zorluklara, olanaksızlıklara –toprak, su gibi- rağmen direndi ve direndi inatla. İşte görünen durum ortada. Kaç tane yeşil dalı var şimdi. Ben de bunun azmini çok sevdim ve çay tabağına alıp çektim resmini. Azminin zaferini yaşıyor anlayacağınız. Meşhur edeceğim kısmen de olsa.

Cuma, Nisan 27, 2018

Soru ne işe yarar?

"Platon ve Devlet"

Birey ve Toplum Olarak, Soru Sormak ve Cevaplar Aramak

                Felsefe deneme kitabı okuyup da felsefi deneme yazmamak olur mu hiç?
             Soru, sorular sormak! Sanıyorum herkes yapıyor bu işi. "Herkes yapıyor" ve "sanırım" sözcükleri biraz tuhaf kaçtığını biliyorum elbette.
            Herkes sorular sormalı ve cevaplar aramalı. Bu durum yani soru sormak hava su kadar ihtiyaç aslına bakılırsa. Her insan sorular sorarak önündeki yolu belirler yön olarak. Sorular ve cevapları ne kadar tutarlı ve gerçeklere uygunsa o oranda hedeflenen noktaya ulaşımı daha kolay olur diye düşünüyorum.

Aristo ve Kadın.

"Namı değer Aristo-Filozof"

Sorular, Aristo ve Kadın.

            Hey gidi yavrum hey! Yine geldiler benimkine. Sorular, filozoflar, felsefe, Aristo, Platon –Eflatun- .. falan daha neler neler. Ne çekiyorum elinden bir bilseniz. Nereden bileceksiniz, bilemezsiniz elbette. Benimki de, latife –şaka- işte.

Perşembe, Nisan 26, 2018

Bata, Çıka Yaşamak

"Bata-Çıka"
Bitti mi?

Hayallerin vardır ya hani,
Ulaşmak istediğin;
Bir türlü olamamıştır bu güne kadar,
Koşturmuşsundur peşlerinde
Yorulana kadar
Hatta
Bitene kadar;

Ev

TV

Farkına Varmak

            Bunu ekseri o evden ayrıldığımızda fark ederiz belki de. İş içinde yaşarken bunun farkında olmak bence. Ev kalabalıksa eğer bunu fark etmek oldukça zor olmalı. Herkes her yerde olunca herkes için her yer aynıdır sanki.  Böyle bir evde insan çıldırmaya bile fırsat bulamaz değil kendine bakmayı çünkü çok yere ve çok kişiye bakıp duracaksın sürekli, istesen de istemesen de yapacaksın bu durumu. Herkes de sana bakacak arada sırada da olsa elbette.
            Kaç kişi yaşarsa yaşasın bir evde, acaba kaç kişi birbirinin suratına veya gözüne bakıyor? Biraz dikkatli düşünürsek eğer pek de bakıldığını düşünemiyorum ben. Çünkü yaşayıp gidiyorlar işte öylesine, yaşamak zorunda olduklarının bile farkında olmadan. Harada gürede bir oraya bir buraya koşuştura koşuştura zamanlarını geçirip gidiyorlardır mutlaka. Kendine bakacak zamanı olmayanların başkalarına bakacak zaman ayırabilmesi ne mümkün.

Odalar arasında

"En renkli ev"

Üç, dört oda arasında geçen zamanlar

                Ev 3+1 daire, oldukça geniş geniş olmasına ama benim içim oldukça dar görünüyordu o zamanlarda.
            Salon, geniş ve ferah, bir de eski tüplü bir televizyon, ikinci elden. Arada bir arıza veriyor, yumruklayıp, tokatladın mı hemen kendine geliveriyor. Garibimi kötü alıştırmış alıştıranlar. Huylu huyundan vaz geçmiyor işte. Bir türlü girmemiş olsun dert, huylar da benzer dertlere, girdi mi çıkmasını bilmezler ağızlarının tadıyla.

Çarşamba, Nisan 25, 2018

Aksesuar Koca-2-Ne Oldu?

Aksesuar

Aksesuar Kocaymışım Meğer

Zeki ve Seyfi birbirlerine bakarak anlaştılar, bir şey yapmama konusunda. Anlaşılan oldukça uzun bir gece olacak diye düşündü her ikisi de. Böyle durumlarda sessiz kalıp dinlemekti en iyisi, boşalıp, açılsın diye. Yoksa dalgalar birbirine karışırdı da patlama tehlikesi doğardı.
Ellerini havaya açan Asım: “Ey gökyüzü, eyyy yıldızlar, insenize be aşağıya. Ne bakıyorsunuz oradan öyle. Yoksa siz de mi aksesuarsınız benim gibi?”  bir süre kaldı öyle ses çıkarmadan ama gözlerinden damlayan yaş damlacıkları ay ışığında düşerken parlıyorlardı.

Aksesuar Koca-1-Haydi Kızlar

"Çiğ köfte ziyafeti"

Karılar Parka, Kocalar Tepeye

            “Alo, kız Fatoş, haydi sen de çık, biz çıkıyoruz Zeliş –Zeliha- ile.”
            “Dur, dur kız, acelen ne, nereye çıkıyorsunuz?”
            “Kız, ne çabuk unuttun, yer kalmadığını geç kaldığımızda. Parka, parka.”
            “iyi, siz yer kapadurun, ben de benimkini postalayıp geliyorum hemen.”
            “Haaa Fatoooş, gelirken nevaleni de getirmeyi unutma tamam mı?”
            “Tamam, tamam, hadi baaay, öptüüüm.”

Salı, Nisan 24, 2018

Azgın Salgın

"Ağız dolusu gülmeyi becerebilmek""

Azgın Salgın

Hadin gülelim
Ağız dolusu,
Kimseye inat olmasın;
Kendimizden başka.

Boyadım Geceyi

"Boyadım"

Boyadım Geceyi

Geceyi boyadım
Kızıl
Ve
Sarıya,
Araya serpiştirdim
Beyaz
Ve gri
Bulutları da;

Şans

"Şans"

Şans

Kelimelerin karşılık bulabilmesi için
Karşılığı olmalı kimsede;
Hiçbir anlamı yoktur
Aksi halde.

Bir fırsat daha

"Sümbül"

Koklayacaksan gülü, sümbülü

Tam da teslim oldum derken,
Elim ayağım bağlı,
düşünürken

Pazartesi, Nisan 23, 2018

Kalk çocuk

"23 Nisan"

Kalk çocuk, kalk

El
Ayak,
Çözülüveriyor
Birden,

Kaşık-61-Herkül de Yok Evde

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Ayı"
BÖLÜM-61-

Herkül de Yok Evde

            Kadın oturduğu yerde kocasının gelmesini bekledi. Zaman geçmek bilmiyordu bir türlü. Sanki kendisine inatla ayak diriyordu zaman. Kalbi sıkıştıkça sıkışıyordu gitgide. Yorgun ve yaşlı kalp son vitese takmış gürül gürül çalışıyordu canavar gibi kükreyen yüklü, koca pazar kamyonları gibi.
            Hüsniye daşlı tarlaya doğru koşturarak ilerliyordu, arkasından da beş kişi nefes nefese onu takip edenler vardı. Bir türlü yetişip de bir şey soramamışlardı kıza. Muhtar “peşini bırakayım demeyin sakın!”  dediği için tazı gibi peşindeydiler kızın.

Pazar, Nisan 22, 2018

Kitap-ONURLU ÇIKIŞ

OKUDUM

İdeolojik Mahalleden Türkiye’yeONURLU ÇIKIŞ

"Onurlu Çıkış"
               Levent Gültekin.  Televizyon ve basındaki yazıları, söyleşileri oldukça dikkat çekiciydi bana göre. Tam da geçmiş düşüncesindeki insanların iktidar olduğu bir dönemdi bu dönem ama gelgelelim Levent Gültekin başka bakıyordu durumlara.
         Düşüncelerinde ve değer yargılarında oldukça değişiklikler vardı anlaşılan durumda ve bunu da açıkça ve cesaretle ortaya koyuyordu çok şey pahasına.
Belli bir süreden beri dikkatimi çekiyordu
                Kitabında bahsettiği gibi dar bir çevreden şehire gelmiş bir gencin önceki çevresinden edindiği değer yargıları hâkimdi yaşamında ve yaşamının her anında.
         Hangimizde öyle değildi ki.  Zaman içinde yaşadığımız olaylar, okuduğumuz kitaplar, dergiler, basın ve daha birçok etkileşim değiştiriyor gitgide ve düşünce ve değer yargılarımızda esnemeler hatta köklü değişiklikler oluyor.
                Ben kendime göre Levent Gültekin’in temsil ettiği düşünce yapısını oldum olası kabullenemediğim ve her zaman eksik bir tarafını bulduğum için sürekli sorular oluştu kafamda ve farklı bir yöne doğru yöneldim. Evet, düşüncelerimde zaman zaman esnemeler oldu ama genel durum fazla değişmedi.

Kaşık-60-Hüsniye'nin Odadan Çıkışı

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Zeus'un oğlu Herkül"
BÖLÜM-60-

“Evinden getireceğim iti!”

            Olayı tekrar yaşıyordu sanki Hüsniye, elleri çözülmüş inip kalkıyordu ama başı önüne bakıyordu hala.  Bir an başını kaldırdı komutanın gözlerine baktı, kocaman yerlerinden fırlamış kara gözleriyle: “Şimdi anlamaya başladım ben de, bu boku yiyen bu it demek ki, götteşlerini de toplayıp tenha yerde kıstırınca yaptı yapacağını. Bana askıntı olurdu her zaman, öğretmenden de beni kıskanınca aklına bu işi yapmak geldi anlaşılan. Bir anda ayağa fırladı, evine gidip getireceğim iti!”

Cumartesi, Nisan 21, 2018

Yürü be

"Ay yok tepede"

Uyuz Eşek

Yürü be
Uyuz eşek,
Gün bitip karanlık çökecek;

Kaşık-59-Kaçak Aranıyor

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Ay aydınlığı"
BÖLÜM-59-

Kaçan Deli Oğlan, Aranıyor

            Çavuş, mangasını topladı ve her birine görevler verdi ne yapmaları gerektiğini anlatarak, dağıldılar köy içine. 
     Köy içini taradıktan sonra araziye çıkacaklardı. Köy içinde saklanabilme imkânı fazla yoktu. Çavuşun aklından geçenler çoğalmış ve bir an önce çevreyi taramanın önemi ortaya çıkmıştı.

Cuma, Nisan 20, 2018

Mektup-20-Nine'nin Hayvanları

"Biberon ve Buzağı"

Uncuğun geçmesin Çocuk

            Haksızlıklara gelemezdi hiçbir zaman o dede. Aslına bakılırsa nine de aynıydı. 

         Bir gün dağda, benim inek ve buzağısı ürktü de bir şeyden; ormanın içinden gelen bir sesten ve bahçeye dalmışlardı kaçarlarken. Bahçe sahibi kadın nasıl da bağırmaya başlamıştı bana. Yakalamak için de peşime düşmüştü, ben önden o arkadan koşuyordu. Bir de baktım koşan teyze ninenin elinden kurtulmaya çalışıyor bağrış çığrış.

Perşembe, Nisan 19, 2018

Mektup-19-En İyi Kitap

"En iyi kitap, yaşam kitabıdır."

En İyi Kitap, Yaşam Kitabıdır

         Sevgili kardeşim Cevcet.
        Mektubunu aldım ve hasretle kokladım memleket havasını. Çocukluğumuz başka bir şekilde gelip geçti gözlerimin önünden film şeriti gibi. Şebelek amcaya da üzüldüm, toprağı bol olsun. Umarım öbür tarafta da güldürür ve güler.

Kaşık-58-Sevgili, Daşlıköy Sakinleri!

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Boş Yatak"
BÖLÜM-58-

Sevgili, Daşlıköy Sakinleri!

            Komutan yavaş ve sert adımlarını yavaş yavaş atarak kalabalığa doğru yaklaştı, omuzundaki yıldızlar bir parlayıp bir sönüyordu adımını her atışında. Meydanın yanındaki beş basamaklı merdivenlerden iki basamak indikten sonra durdu iki ayağını da birleştirerek:
       Sevgili, Daşlıköy sakinleri, buraya neden geldiğimi biliyorsunuzdur, köyünüzün karanlığına fener olsun diye devletimiz tarafından tayin edilen kıymetli öğretmenimiz şu an ölümle pençeleşiyor ve eminim ki azmiyle yenecektir kara talihini ve tekrar sizlerin arasına dönecektir. 

Çarşamba, Nisan 18, 2018

Kitap-Satranç

OKUDUM

"Stefan Zweig-Satranç"

SATRANÇ

                 Daha önceleri bu kitabı birçok kez okuyan, yorumlayan ve yayınlayanlar çok oldu biliyorum. Aslına bakılırsa hak ediyor da bu kadar sevilmeyi bu kitap.
                Yazar, Stefan Zweig’ in yaşamı da ilgimi çekti bu arada. İşin açıkçası, blog yazmaya başlayalıdan beri, bir süredir okuduğum kitapların kahramanlarından çok yazarlarının yaşam hikâyeleri ve yazma biçimleri de dikkatimi çekmeye başladı. Yazarların içinde bulunduğu psikoloji, ne kadar yazılarına, kitaplarına yansıyor diye merak ederek okumaya başladığımı fark ettiğimde, üzerinde düşünmüştüm.
                Satranç’ın bana ilginç gelen yanıysa, dilinin yalınlığı, konusunun oldukça basit seçilişi ve bir o kadar da yavaş yavaş tırmanan bir gerilim havasının olması. Okuyanları sürükleyen yanı da bu olsa gerek.
                Yazarların yaşamlarındaki iniş ve çıkışları, bu iniş ve çıkışların psikolojilerine yansıması, yazılarında üç aşağı beş yukarı az da olsa yansımalarını bulabiliyor insan. 

Kaşık-57-Muhtar Neden Koşturuyor

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Muhtar, neden koşuyor?"
BÖLÜM-57-

“Hatırladım, hatırladım!” diyerek koşturmaya başladı, Muhtar

            “Hatırladım, hatırladım!” diye bağırarak koşturmaya başladı muhtar, muhtarlık odasına doğru. Meydandakiler de şaşırdı muhtarın bu durumuna, gülüşmeler yükseldi bir anda. Muhtarın ayakları kanatlanmıştı da uçuyordu adeta.

Salı, Nisan 17, 2018

Bir Soru

Ata

Ata

"Atalık,

Nedir diye
Sordunuz mu hiç?”

Kaşık-56-Löküsün gömleği patlak

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Löküs ve gömleği"
BÖLÜM-56-

Löküsün gömleği patlak

            Köylüler yavaş yavaş gelmeye başladılar meydana, çoluk, çocuk, kadın, erkekli. Her yaştan geliyordu tek tük de olsa.  “Löküsü getirin löküsü” diye bağırdı muhtar birisine. “tamam” dedi karşıdan bir ses de.
            Muhtar kararsız kaldı bir süre, yeni gelen insanlara bakarken; komutanın yanına girmeli miydi, girmemeli miydi? Düşünüyordu da elinden geldiğince; çocuğun geldiği günü, hatta geldiği o anı,  geldiği günden beri neler yaptığını bir bir hatırlamaya çalışıyordu.
            Komutanın yanına girdiğinde ona sevineceği bir haber veya bilgi vermek istiyordu. İçinden geliyordu bu ama aklına geliveren bir şey de olmayınca henüz, korkuya kapılmadan edemiyordu.

Pazartesi, Nisan 16, 2018

Kaşık-55-Devlet Kumanyalarımızı Verdi

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Yemek Masası"
BÖLÜM-55-

“Devlet, Kumanyalarımızı Verdi, Yeter Bize.”

            Muhtar kendisini birazda olsa rahat hissetti bu cümleleri duyduğu için. 
          Sanki kendisiyle birlikteymiş gibi nasıl da biliyordu koskocaman komutan. Boşuna yıldızlar yok adamın omuzunda.                              Gözlerindeki parıltılar da duruyordu kocaman gözlerinde. Gözlerini kırpmadan kendisine bakan bu gözler ilk anlardaki kadar rahatsız etmiyordu artık muhtarı.
            Hiç korkmadan baktı komutanın gözlerinin içine:

Kelime ve Cümlelerin Dansı

Uyurgezer

Kelime ve Cümlelerin Dansı

                İşler değişti anlaşılan; başa iş mi aldım ne?  Başımı yastığa koyar koymaz kelimeler, cümleler uçuşmaya başlıyorlar tepemde. Bazen öyle oluyorlar ki, ay halt etmiş yanlarında, fırıl fırıl dönüyorlar kafamın etrafında.
            Sokağa çıkıyorum aynısını yapıyorlar, tuvalete kalktığımda da yapmaya başlayınca tepemin tası atıverdi birden, “yatın ulan, yatmıyorsanız da oturun oturduğunuz yerde, bir daha karşımda görmeyeceğim sizi” dedim, dedim demesine ama benimle dalga geçer gibiydiler. Hiç de tınlamadılar benim dediğimi hatta hiç duymadılar belki de.

Pazar, Nisan 15, 2018

Kaşık-54-Adaletin Eli

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Köy Konağı"
BÖLÜM-54-

Adaletin Eli

            “Muhtar, köyünüz zaten mimli biliyorsun değil mi? Hani şu çalılıkta ölü bulunan kadın meselesi? Halâ daha şüpheli durum, katil ortalıkta dolaşıyor belki de. Her ne kadar kocası yargılanmaya devam etse de adam bir türlü konuşmuyor, ağzını bıçak açmadı bu güne kadar. Açılacağını da düşünemiyor kimse. Adam bu Dünya’da değil sanki.

Cumartesi, Nisan 14, 2018

Kaşık-53-Aydınlatan Fener

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Aydınlatan Fener"
BÖLÜM-53-

Köyü Aydınlatmaya Gelen Fener

    “Muhtar, dedim ya baştan; açık konuşacağım diye. 
            Bu çocuk bizim çocuğumuz, devletin evladı, kalksın gelsin bu Allah’ın bile ücra bir köşede unuttuğu köye fener olacağım, aydınlık getireceğim diye gelsin ve siz onu öldüresiye dövün, sahip çıkmayın; buraya bunun hesabını almaya geldim. 
        Bu hesap görülecek. Kim bunlar? Bulunacak ve gerekli cezaları verilecek bu devletin öğretmeni uyanmadan da bu iş bitecek muhtar. İyi anlamadıysan söyle, bir daha anlatayım sana!..”

"Çocukluk işte" deyip geçtiklerimiz

"İçimizi ısıtan şeyler"

 
Çocuk Olmak

                Bu başlığı seçmemin nedeni: Elbette çocukları herkes gibi ben de seviyorum, hem de çok sevdiğimi fark ettim özellikle son yıllarda ve yaş biraz da olsa ilerleyince.
            Her şeyden önce çocukluk, saflık ve temizlik demek gönülden yana. Gönlü geniş ve hiçbir şeyi tutmaz içlerinde; boşaltıverirler ne varsa. İçlerinde ne varsa dışlarında da o vardır adeta.
            Sözü fazla dallandırıp budaklandırmadan, nereden esti diye soranlara hemen söyleyeyim, nereden estiğini.
            Geçenlerde gece vakti bir zamanda kitap okuyordum, bir anda bir çocuk sesi gelmeye başladı kulağıma ama nasıl bir ses; dünya ters dönmüşçesine ağlıyordu çocuk. Bir an dikkatimi verdim, ne olup bittiğini anlayabilmek için. Fakat ağlaması ve kendini yerden yere atışı devam ediyordu. Hiç kimse –yedi, sekiz yaşlarındaki ablası, ninesi, dedesi- evde kim varsa söz geçiremiyor ve bir çare bulamıyorlardı susturmak için.

Cuma, Nisan 13, 2018

Yaz Kızım

"İnci Tanesi"
İnciler-4

-Akıllı iktidar yok, akıllı muhalefet yok; insanların aklına bir şey mi oldu acaba?
“Belki de günler, aklını peynir ekmekle yemiştir, kim bilir!  L

Kitap-Buyrun Siz de Deneyin

"Buyrun Siz de Deneyin"

OKUDUM


Buyrun Siz de Deneyin” Denemeler

                Deneme'den söz açılmışken bir deneme kitabı daha tanıtmaya karar verdim. Bu deneme kitabı da yerli yazarlarımızdan birisi, hem de İnşaat Mühendisi bir meslektaşım, abimiz sayılır elbette meslek ve yazar olarak, Mehmet SERDAR bu yazarımız. Kitabın adı ise “Buyrun Siz de Deneyin
            Hani bir yazımda sormuştum Mühendis roman yazabilir mi?  diye. 
            İşte bakın gördünüz mü, yazıyormuş işte ama roman değil deneme yazıyormuş. Bu da benim şanssızlığım demem daha doğru galiba, uzun bir süre denk gelmemişiz birbirimize. Olsun, sonunda kavuştuk ya, bu da yeter bana.

Perşembe, Nisan 12, 2018

Kitap-DENEMELER

"Montaigne-Denemeler"
OKUDUM

DENEMELER

                Uzun bir zamandan beridir kitap tanıtımı yapmamış olduğum aklıma geldi yakın zamanlarda ama bir türlü üşengeçliğimi üzerimden atıp da başına oturamadım. Geçen ay aslına bakılırsa dolu dolu geçti kitap okuma durumum. Neredeyse yirmi kitap var tanıtım sıralamasında ama fırsat buldukça yavaş yavaş yazmaya başlayacağım artık. Yoksa kitaplar küsecek bana.
  İçlerinden oldukça fazla etkilendiğim ve daha önce elime geçmediği veya gözüme çarpmadığı için sitem de ettim kendisine. 
        Bu kitabı okuyunca kafamda bir düşünce pekişti: Aslına bakılırsa, yazın dünyasında neredeyse günümüz teknolojisi haricinde söylenmesi gereken ne varsa söylenegelmiş ve söylenenler ve yazılanlar neredeyse birbirinin tekrarı ama söyleniş biçimi farklı farklı; ne derler: "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır." Evet, aynen öyle işte, yoğurt yiyişler farklı farklı.

Kaşık-52-Köye Gelen Yüzbaşı

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Yıldızlı Komutan"
BÖLÜM-52-

İlk Defa Gelen, Yıldızlı Komutan

            Gelen jandarmaları karşıladı muhtar, yanlarında giden köy azası da vardı. Birlikte gelmişler. “Buyurun” diyerek yol gösterdi jandarma komutanına muhtar. Odasına doğru yürüdüler birlikte hiç konuşmadan.

Çarşamba, Nisan 11, 2018

Kaşık-51-AAAAA de bakayım!

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Fatma'nın şaşkınlığı"
BÖLÜM-51-

“Kocaman AAAAA de bakayım!” 

            “Anlayacağınız işte böyle doktorum, bizim asi kızımız Hüsniye ve Fatma Kızımızın hikâyesi.”
            Sofrada çıt çıkmadı muhtarın son sözlerini söyleyip sesi kesilinceye kadar. Sanki masanın etrafında mumdan heykeller var gibiydi. Ne bir kimse nefes alıyor ne de hareket ediyor her hangi bir yanları. Bu tablonun adını “ellerinde kaşık” koymak daha doğru olur herhalde. Çünkü herkes nasıl başlamışsa Muhtar konuşmaya başladığında, aynı şekilde hareketsiz bekliyorlardı.

Salı, Nisan 10, 2018

Pazar Gözlemim-49-İnsan Değerli mi, Hakikaten?

Afrodit

İnsan, Neden Değerliymiş Gibi Gösterilmeye Çalışılıyor?

   İnsan, kendi basit yalnızlığını anlayamayıp, küçümsediği için, kendine olmadık yakıştırmalar yapmış, hatta tanrılaştırmış; eksikliklerini kapatmak için ama hiçbir yamalık tutmamış; ilk yalın, basit halinin yerini, dönmeye kalkmış ama becerememiş bu sefer de, ne yazık ki…

            İnsan, basit yalınlığıyla güzel; aksi, hiçbir şeye benzemeyen bir yaratık; aslında kendisi de farkında. Sanıyorum çocuklar bu yüzden seviliyormuş demek ki…

Pazartesi, Nisan 09, 2018

Pazar Gözlemim-48-Nasıl Zavallılaşılıyor?

 
"Hitler'in Bebek Doğuracak Kadınları Seçişi"
Zavallılar!

Asıl mesele zavallıya zavallı denilmesi veya onun-onların- zavallı olması değil zavallılığın onlara öğretilmesi ve onlarında zavallılıklarını kabul etmesidir. Zavallılık sanki bir kadermişçesine ve alınyazısıymışçasına kabul edildiğinden dolayıdır ki zavallılar akan zamanın her anında zavallı olarak kalırlar.

Pazar, Nisan 08, 2018

Pazar Gözlemim-47-Tıktıkçı, Tıklatınca

"Sızlanıp durma!"

Sızlanmak

                Bazen takılıyor değil mi, sizlerin de aklına olur olmaz kelimeler?
                Bence takılıyordur. Hem de olur olmadık zamanlarda oluyor bazen ama yararlı da oluyor aslına bakılırsa. İlk zamanda değil belki ama akıp giden zaman içinde üzerinde düşünülüyor o takılan kelimenin ve bir karara varıyor insan. Yoksa atılamıyor mendebur kelime kafadan.

Cumartesi, Nisan 07, 2018

Gönlü Zengin Yoksulluk-9-Ay Dede Üşenmemiş Gelmiş

Dere
Tadı Damağımda Kaldı

Ortadaki tepsiler birer daha doldu, çok lezzetliydi her şey. Hayatımda hiç yemediğim bir lezzetle karşılaşmıştım ilk kez ama tadı damağımda kaldı o zamandan beri. Sofrada ne varsa neredeyse temizlendi.
Biz bile babamla yemeğimizi yiyip gitmemize rağmen tıka basa doyduk tekrar sanki hiç yemek yememişiz gibi. “Tokum diyenden korkacaksın” derler bazen ya, işte öyle oldu bize de. Tokum dememiştik ama herkesin heyecanına ortak olmuştuk farkında olmadan, içimizden geldi her şey.