Çarşamba, Mayıs 16, 2018

Kayıpların Sınırı

"Sınırlar"

Kayıpların Sınırı

               İnsanın kaybetme sınırı nereye kadardır? Kayıptan ne anlaşılır? Neleri kaybetmeye hazırdır? …
Bir sürü soru sıralanabilir öyle değil mi?  Herkes farklı farklı cevaplar verebilir elbette. Bası insanların sınırları daha geniştir, bazılarının daha kısıtlı veya bazı insanlar kaybetmeye hiç yanaşmaz.
                Hayat ölümle sınırlıdır mutlaka bu durumdan kimsenin kuşkusu yoktur. Mecazi gelecek belki ama ölümden ötesi de var bu dünyada. Ölüm çok basit bir olgu kalır bazı yaşamların yanında. Kaybetmekten kasıt mal, mülk değil elbette. Onların kayıpları telafi edilebilir şeylerdir yerine yenisi konabilir belli bir zaman sonra hatta bazen koyulmasa bile çok önemli olmazlar.
                Bu dünyadaki insanlar yaşarken hep gözünü mala, mülke dikerken, para peşinde koştururken bazı insanlar hiç kimseye belli etmeden aramızda canlı cenaze olarak dolaşırlar. Hiç farkına vardığınız biri oldu mu acaba? Muhtemelen zor. Fakir, fukara, zavallı görmüşsünüzdür. Ha, onların da derdi tasası veya kaybettikleri vardır hayatta mutlaka.
                Hiç uykunuzun kaçtığı oldu mu? Diye soracaktım ama hemen aklıma geldi daha cümleyi tamamlamadan; büyük ihtimalle “evet” cevabınız. Bu dünyada yaşayıp da uyku kaçmamak olur mu, öyle değil mi?
                “İmkânları olup da imkânsızlıkları yaşamak” diye bir şey ifade etmek istedim. Ne anlamı var diye sormayacağım ama bence anlamlı, hem de oldukça anlamlı bir cümle bana göre. İşte bu cümleyi yaşadığınız zaman –kimse için dilemem elbette- bazı değer yargıları değişiyor insanda. Örneğin mal, mülk fazla bir şey ifade etmiyor beklenen ve hasreti çekilenlerin yanında.
                Ya da istediğiniz halde yardımcı olamamak, bu da önemli. Bazen çok çok istediğimiz halde bazı insanlara yardımcı olmayı, bir türlü el kol yetişmez oluverir. Beklenir bir dönem, bir şeyler değişir mi diye ama bir türlü beklenenler gerçekleşmez, gerçekleşemez. Anlarsınız ki bir şeyler yanlış veya başkalarına göre doğru. Herkes doğru bildiğini yapmaz mı? Elbette öyle yapar. Bazen de istemeden hatalar yapar insanlar ve hatalarının dönüşü yoktur.
                Kısacası insanların değer yargılarına göre şekilleniyor çok şey bu dünyada. Bazıları iyi yapayım derken kötüye yol açıyor ve hem kendine hem de çevresine zarar verebiliyor. Bazen kimseye zarar vermemek için kendine zarar vermeyi seçtiği de olur insanın. Bu durumlar çok uç bir durum olsa da yaşanılan durumlardır. Kimseye anlatılamayan, anlatılsa da anlaşılamayan durumlar olarak kalır yüzeyde. Hatta suç unsuru olarak bile görenler olur bu durumu.
                İnsan denilen yaratık çok farklı bir şey. İlk canlılık formundan itibaren her şeyi barındırıyor genlerinde, nasıl becerebiliyorsa. Daha çok az şeyler ortaya çıkarılabilmiş bilimler tarafından ama geleceği de çok parlak olmayan bir yaratık gibi duruyor sanki.
                Tek bir derdi var insan veya başka canlıların bünyesinin; hayatta kalmak, her ne şartta olursa olsun hayatta kalacaksın. En temel güdü ve hücresel komut bu. Bunu da bünye gerçekleştiriyor gerekli durumlarda.
                Bazen hissettiğimiz durumlar olur, sanki bir süre sonra tehlikeli, bize zarar verecek bir şey olacakmış gibi hissederiz. İçimizde bir ürperti veya tedirginlik oluşur ve düşünmeye başlarız ihtimalleri. Aslında çok fazla bir bilgimiz ve verimiz yoktur elde ama hissederiz. Bazen telepati diye de adlandırır geçeriz. İşte bu durumdaki hisler geçmiş genetik kodların bir sinyalidir aslında, bir tür önsezi. Genellikle bir şeyler olabilir ama abartılacak kadar da olmayabilir. Bazen de tesadüfi olarak bir şeyler olur ve biz onu yorumlarız kendi bulunduğumuz ortam ve şartlara göre.
01.05.2018
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.